Halkbilgisi Üzerine Görüşler 1

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Alangu,Tahir ; "Halkbilgisi Üzerine Görüşler 1"; Folklora Doğru; Kasım / 1969; Yıl: 1; Sayı: 2; Sayfa: 7

1933-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisad Fakültesi’nde Sosyoloji dersleri veren Alman profesörlerinden Gerhard Kessler’in, "Halkbilgisi Haberleri Dergisi" için yazıp da Halit Bayrı’ya verdiği, onun da çevrilmek üzere bana devrettiği, derginin kapanması ve kendisinin de vefâtı üzerine bende kalan yayınlanmamış bir makalesinde şöyle denilmektedir (1938):

"Modern" milletlerin hayatları durmadan gelişen bir ölçüde zekâ ile belirlenen "rasyonel" bir karakter taşımaktadır. İktisadımız ve tekniğimiz rasyonelleşmektedir. Kanunlarımız rasyonel esaslara dayanmakta, devletimizin idaresi de rasyonelleşmekte, çocuklarımızı rasyonel metodlara göre okutmakta ve hastalarımıza da rasyonel bir şekilde bakmaktayız. Çağımızın bütün barış münâsebetleri rasyonel düzende yürütüldüğü gibi, mahkeme önündeki çekişmeler ve bütün ayrıntılarına kadar kanlı savaşlar bile artık rasyonelleşmiştir. Lâkin bütün bu rasyonel hayat tezâhürlerinin yanı başında, ancak yarı rasyonel, ya da irrasyonel diyebileceğimiz başka şeyler de mevcuttur: masallar ve oyunlar, selâm şekilleri ve isimler, kostümler ve ev şekilleri, gündelik âdetler ve bayram töreleri, halk tababeti ve batıl itikatlar. Tenkitçi-rasyonalist açıdan "ilkel", "naiv" (çocukça), "geri", ya da "saçma" olarak adlandırılan bu hayat tezâhürleri, bizim kültür hayatımızın canlı gerçekleridir. Ve üstelik bütün hâlis rasyonel nizâmlar ve hareketlerden daha az önemli değildir. Bunların bir bölümü de, o zamanki aklî esasları bugün artık çoktan unutulmuş olan eski menkûlât ve rivayetlere, bir bölümü de en çok okumuşların ve en akıllıların bile bütün akıllıca davranışlarında sıyrılıp kurtulamadıkları "irrasyonel duygulara" dayanmaktadır. Bütün menkûlât ve rivayetler, ya da duyguyla nakledilen şeyler, "geleneksel", ya da "duygusal" unsurlar, tabii cemaatlerin (âile, soy ve sop, yâni kan bağlı ile birleşen birlikler) hayat tezâhürleri ve kültürel bağlara dayanan cemiyetler (her çeşit sosyal gruplar), "halkbilgisi"nin konuşudurlar.

Burada "halk" kelimesi, genel anlamda bütün beşerî bağlılıkları ifâde etmek üzere kullanılmıştır: bir âilenin âdetleri, bir köyün efsâneleri, bir soyun ata sözleri, bir dil grubunun, ya da bir ordunun türküleri, bir öğrenci birliğinin içki töreleri, bir dinî cemaatin kültürü, bir ülke, ya da bölgenin iskân şekilleri, kostümler, yemek âdetleri, dünyanın dört bucağına yayılmış ve birbirinden tamamiyle farklı diller ve dinlere bağlı bulunan milyonların yemek âdetleri ve selâm şekilleri.

"Halkbilgisi" sözü altında, çoğunlukla biz, yalnız "geleneksel", ya da "duygusal" kültür varlığını (bir dil ve kültür kavminin) düşünürüz. Bu çeşit millî kültür varlığının araştırılmasından, bizim bilimimiz doğmuş ve gelişmiştir. Lâkin bugün, tarihî bir evrimden geçip gelen dil ve kültür kavimlerinden daha büyük, ya da daha küçük sosyal gruplar ve birlikleri de göz önüne almak zorundayız. Bundan dolayıdır ki, doğduğumuz köyün bir "halkbilgisi" olduğu gibi, hırıstiyan, müslüman, budist kültür cemaatlerinin de bir "halkbilgisi" vardır. Bu iki aşırı ucun küçük ve büyük ekstremlerin arasında ve ortasında dil ve kültür kavminin bağlantıları bulunmaktadır: şimdi "Alman", ya da "Fransız", "Türk", ya da "İran" halkbilgisine yöneliyor ve çalışıyorsunuz. Ama bir süre sonra da, bu milletler, "Karşılaştırmalı Halkbilgisi" yolu ile birbirleriyle temas haline geleceklerdir.

Halkbilgisinin, çoğu kere, yalnız halkın aşağı tabakaları ile, bilhassa köylüler ve işçilerle meşgul olduğu iddia edilir. Lâkin bu yanlıştır. Halk âdetleri ve halk masalları, bir halkın bütün tabaka ve zümrelerinin ortak hâzinesidir. Çocuk türküleri ve çocuk oyunları, halkın yukarı ve aşağı tabakasında aynı şekilde yaşarlar. Kostüm ve isim araştırmaları hiçbir sınıf sınırı tanımazlar. Lâkin köylerin ve küçük kasabaların basit insanları arasında, çoğu kere, rahatça "halkbilgisi" araştırması yapabildiğimiz de bir gerçektir. Çünkü onlar geleneklere çok güçlü şekilde bağlıdırlar ve duyguları da belirlidir. Ve bu çevrelerin hayatları da, çağımızın rasyonelleştirme etkilerine en az mâruz kalanıdır. "İlkel" kavimler ve soylarda ise, halkbilgisinin yerini "etnoloji" alır.

Halkbilgisi, bilim olarak yenidir. Felsefe ve din biliminden, tıp ve hukuk biliminden daha gençtir. Alman şâir ve feylesofu Johann Gottfried von Herder (1744-1803) tarafından kurulmuştur. Ortaya çıkan ilk gelişmeleri de, 19. yüzyılın başlarında, Avrupa’nın "Romantik" çağında bulunmaktadır. Acaba nasıl oldu da, eski çağlarda "halkbilgisi" ne karşı hiçbir bilimsel ilgi uyanmadı? Avrupa’nın ve Batı Asya halkları kültürlerinin, iki büyük tek tanrılı dinin, hrıstiyanlık ve müslümanlığm tamamiyle hâkimiyeti altında bulunduğu yüzyıllarda, "ortaçağ" denilen devirde, tabiidirki, geleneksel ve duygusal kültür varlığı çok zengindi. Lâkin o yüzyılların "rûhânileri", din idarecileri bu çeşit hayat tezahürlerini araştırmayla ilgilenmiyorlardı. Bir yandan bu çeşit hayat tezahürlerine çok Tanrılı çağların "putperestlik" kalıntısı olarak bakılıyor ve mücadele ediliyor, öte yanda da bunları deforme edip değiştiriyor, hırıstiyan, ya da İslâmî hayatın içine sokuyorlardı. 18. yüzyılda Avrupa’daki "rasyonalizm" ve "aydınlanma" devirlerinde de, hiç kimse, bu "halkbilgisi" ile ilgilenmedi. Bu devirde halkın geleneksel kültür mirâsı ile bütün "irrasyonel hayat tezahürlerini" gerilik, "karanlık ortaçağın kalıntısı" olarak horladılar ve alay ettiler. Böylelikle mümkün olduğu kadar çabuk ve kökünden, "aydınlık" tarafından bertaraf edilmesinin gerektiğini söylediler. Büyük İtalyan tarih feylesofu Giambatista Vico (1668-1744) nun, geçmişin mirâsı üzerindeki bu olumsuz görüşlerden ayrılan yargısı bile 18. yüzyılı etkilemedi. Aydınlık çağının ünlü temsilcisi Voltaire’in, kendi halkının Jeanne d’Arc (1431) ının büyük irrasyonel tezâhürü konusundaki alayları meşhurdur.

İşte bu duygusuz, gayri tarihî görüşlerle Herder mücâdele etti ve yendi. Herder, "halk ruhu" nun zarurî surette, hem de dâimâ "irrasyonel" olduğu, ’’duygu ve gelenek” le belirlenen çizgiler gösterdiği, ve halk hayatının mutlak bir surette rasyonalize edilmesinin de rûhî bir fakirleşmeye müncer olacağını işâret edenlerin ilki oldu. Herder, üst tabakanın sanat şiirinin karşıtı olarak "halk türküsü" kavramını ilk olarak belirleyip ortaya koyan kimse oldu. Herder, aynı zamanda aydınları, halkın efsâne ve masallarını sistematik olarak derlemeye dâvet edenlerin ilki idi (1777). "Romantizm" hareketi, 19. yüzyılın başından, bu dâvetleri ateşli bir gayretle kabullendi: Romantiklere göre, "Halk ruhu" denilen varlık (daha sonra bilhassa büyük feylesof Hegel’in tarih felsefesinde üzerinde durduğu bir kavram), tam da halkın irrasyonel hayat tezâhürlerinde, eski türküler ve efsânelerde, eski kostümler ve âdetlerde, çocukların ve taşra halkının naiv hayatlarında yaşamaktaydı. Önce Almanya’da, sonra da Avrupa’nın diğer ülkelerinde, "millî" halk türkülerinin, halk masalları ve halk efsânelerinin büyük koleksiyonlarının ilk yaratıcıları da "Romantikler" olmuşlardı. Ve onların bu irrasyonel kültür varlığının renkli zenginliğinde derinleşmeleri, Avrupa’daki "millî" hareketleri, bilhassa Cermen ve İslâv halkları arasında, güçlü öçlü de etkilemişti. Hatta denilebilir ki, 19. yüzyılda Orta ve Doğu-Avrupa’daki "milliyetçilik" hareketleri, "halkbilgisi" araştırmalariyle gelişmişti.

Alman Wilhelm Heinrich Riehl, 1858 yılında ilk olarak halkbilgisinden, "bilim olarak halkbilgisi" (Volkskunde als Wissenschaft) diye söz etmişti. Batı Avrupa’da hemen aynı sıralarda, İngilizce "Folklore" kelimesi, bütün "halkbilgisi" çalışmalarının ortak adı olarak yayılıyordu. Bir tek yüzyılın bilimsel çalışkanlığı sâyesinde, Avrupa’da muazzam bir yığın hâlinde halkbilgisi malzemesi toplandı. Ardından bütün bu kültür varlığının, ya çok uzak yüzyılların kadim mirası, ya da meçhul ve naiv "halk ruhu"nun esrarlı bir yaratması olduğu hakkındaki "yaygın romantik görüş" yavaş yavaş düzeltildi. Bilhassa John Meier ve Hans Naumann adlarındaki Alman araştırıcıları, bize, 20. yüzyılda türküler, kostümler ve âdetlerin aşağı halk tabakalarının "dibe çökmüş kültür varlığı" (versunkene kulturgut) olduğunu, yâni aslında yukarı tabakaların rasyonel dünyasından zuhur ettiklerini, daha sonra da aşağı tabakalar tarafından kabul edildiklerini ve başka biçimlere nasıl sokulduklarını gösterdiler. Halkbilgisi araştırmalarının "millî" olarak sınırlanmasından yavaş yavaş vazgeçildi. 1907 yılından beri, de araştırmalarımız için, uluslararası bir örgütümüz var: "Folklore: Fellows". Masal ve efsane malzemesinin dünya üstünde boydan boya, halktan halka yol bulup dolaştığı, daha 19. yüzyılın araştırmaları ile, bilhassa Arap ve Hind halkbilgisi üzerindeki çalışmalar sâyesinde tesbit edilmişti. Fotoğraf ve gramafon gibi yeni teknik yardımcı araçlar, halkbilgisi araştırmalarının imkânlarını mutlu şekilde genişlettiler. Etnoloğ, psikolog ve sosyologların ortak çalışmaları da verimli sonuçlar doğurdu. Bugün (1938) artık halkbilgisinin araştırma alanı başlıca üç bölgeye ayrılmıştır. Kendi halkımız ve başka halkların "geleneksel ve irrasyonel" kültür varlığını şu bölümlerde derliyor ve araştırıyoruz:


1. Dil, ses ve müzik alanı
2. Eşya varlığı alanı
3. Töreler ve âdetler alanı.

Gerhard Kessler’in esaslarını yukarıda verdiğimiz makalesinin yayınlandığı sıralarda, halkbilgisi, halkevlerinde yer almış, Türkiye çapında yaygın bir hâle gelmiş olmakla birlikte, henüz araştırmalara geçilmemiş, derlemeler de rastgele, düzensiz bir şekilde yürütülmekteydi. Dergiler ve "Halkbilgisi Derneği"nden kalma öncüler, yeteri ölçüde rehberlik görevi yapamıyorlardı. G. Kessler’in, kısa olmakla birlikte, batının son bilimsel araştırmalarına dayanan bu makalesinin o günlerde yayınlanmaması, bu yoldan daha geriiş ve bilinçli bir rehberlik işine girişilemeyişi üzülecek bir olaydır.







Arama

Bizi Destekleyenler

.