Halk Edebiyatı-Edebiyat İlişkisinin Ana Sorunları

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Boratav,Pertev Naili ; "Halk Edebiyatı-Edebiyat İlişkisinin Ana Sorunları"; Köken; Mart / 1974; Sayı: 1; Sayfa Aralığı: 13-16

Edebiyatla halk_edebiyatı iliskisi sorununu, her şeyden önce "Nasıl olmalıdır?" sorusuna değil, "Nasıl Olagelmiştir?" sorusuna cevap olarak inceleyeceğiz; yani edebiyatla halk edebiyatının, en eski devirlerden beri, birbirine karşı aldıkları tutumu çözümleğeceğiz. Kanımca halk edebiyatının karakterlerini de belirtecek olan böyle bir çözümleme sonunda öteki sorun da kendiğinden açıklığa kavuşacaktır.

Edebiyatla halk edebiyatının ilişkisi iki kesim gösterir: 1. Köken İlişkisi, 2. Etki İlişkisi.

Edebiyat eserleri, kökenlerinde halk edebiyatı eserlerinden başka şey değillerdir. Sanat eseri,folklotik—kamusal karakteri taşıyan eserin gitgide bireysel unsurun çoğalması nedeniyle evriminden ibarettir. Bu evrimin başlangıcının ve gidişinin incelenmesi en genel anlamında bir edebiyat ve kültür tarihi sorunudur ve makalemizin sınırları dışında kalır. Yalnız şu olguyu saptamakla yetinelim: Toplumun sınıflanması şeklinde evrimi ile beraber meydana gelen bireysel sanat eserleri de tikelini oluşturdukları uygarlıkların gidişine uyarak ve gösterdikleri yeni karakterleri alarak evrimlenirken, kökende kendilerinin aynı olan bir takım sanat ürünleri de toplumun içinde o ilk şekillerine çok yakın bir dış bünye—dil, anlatım...— ortaya koyarak,bununla beraber konularını sürekli olarak yeni olaylara göre değiştirerek yaşamakta devam ediyorlar. Bunlar, başka bir deyimle, sanat eserlerinin embriyosunu içlerinde taşıyan, güdükleşmiş bir sanat kolu meydana getiriyorlar. Bu "Güdükleşmiş" deyimini yalnız sanat olayı açısından almak gerekir; yoksa folklorik eserlerin de kendi bünyeleri içinde -yukarıda belirttiğim gibi, sürekli olarak yeni olayları içlerine aldıklarına göre- sürekli bir büyümeleri vardır: Bu büyüme, doğanın sürekli oluşu türündendir.

Halk edebiyatı ile edebiyatın etkileşim ilişkisine gelince: Bu da her etkileşim ilişkisi gibi iki evre gösterir. Halk edebiyatı, bireysel edebiyat tamamlandıktan sonra, zaman ve koşullara göre, az ya da çok bu edebiyat üzerinde etkisini göstermekte devam eder. Bu etkinin en az dereceye indiği dönemler olduğu gibi, yüksek kültür edebiyatının halk edebiyatına etki ettiği de bir gerçektir. Hattâ, halk edebiyatı ürünlerini toplumun her türlü kültür olaylarını, becerileri derecesinde yansıtmak niteliği ile ayırtettiğimize göre, bu etkinin hiçbir şekilde kesilmediğini kabul etmek gerekir. Bu halk edebiyatı ürünlerinin çözümlenmesinde daima gözönünde tutulması gereken ayrı bir sorundur.

Her milletin edebî gelişimindeki bazı devirlerde, halk edebiyatlarının etkin bir rol alarak sahneye girdiklerini ya da sokulduklarını görüyoruz. Bu olay edebiyat tarihlerinin bilinen fasıllarını oluşturur. Bu karışmayı açıklayan etmenlerin başında doğrudan doğruya toplumların kendi tarihsel evrimleri gelir.

En eski çağlardan bu yana edebiyat ve folklor ilişkilerinin söz konusu olabileceği uygar toplumlar genel gidişleri bakımından, en geniş anlamı ile demokrasiye doğru bir evrim çizgisi izliyorlar. Önce, her milletin kendi sınırı içinde, gittikçe daha kalabalık kütleler uygarlığın ürünlerinden yararlanma olanaklarını buluyorlar. Sonra da uygarlık gittikçe daha çok milletleri sınırları içine alıyor: Eski Yunan ve Roma uyggarlıkları sınırları dışındakilere göre bugün "Barbarların" sayıları ölçülemeyecek derecede azalmıştır. Yeni konuklara sofrasını açan uygarlık onların hoşlanacağı yemekleri sunmak zorundadır. Onun içindir ki, bir yandan edebiyatını yeni bir halk çeşnisine sokması, öte yandan da uluslararası nitelikleri en çok taşıyan unsurlarla onu zenginleştirmesi gerekiyor. İşte bu hususlar için halk edebiyatları en iyi gereci sağlıyorlar: Onlarda hem kalabalıkların "bastırılmış" bütün istek, duyuş ve düşünüş evrenlerini, hem de din, millet sınırı tanımayan insana özgü yönleri bulmak mümkün oluyor.

Diğer yandan, Avrupa edebiyatı söz konusu olunca akılcı Yunan—Lâtin klasisizminin, Türk edebiyatı söz konusu olunca mistik doğu klasisizminin sanat anlayışından, soyut, her zaman ve koşul için aynı kalan insan ruhu anlayışından modern edebiyatların doğa kadar çeşitli ve daima değişen insan anlayışına doğru bir gidiş, "uygarlığın yürüyüşü" içinde edebiyata da karakterini veriyor. Hattâ,klâsik edebiyatların bile tarih içinde incelenmesi böyle bir evrim çizgisinin, onların yapısında da var olduğunu gösterir: Onlarda,Yunan—Lâtin—Fransız klasisizm anlayışından Alman klasisizmine doğru bir gidiş görmekteyiz. Bu yeni edebiyat anlayışını güçlendirmek bakımından da halk edebiyatları zengin gereçlere sahiptirler. Onlarda mutlak insanı değil, doğaya, topluma ve bu iki sahne içinde geçen bütün olaylara sıkı sıkıya bağlı, bir bukalemun gibi onlarla bereber rengini değiştiren insanı buluyoruz.

İşte uygarlığın kendi genel gidişi içinde edebiyatlara 'empoze' ettiği bu karakter değiştirme olgusunda halk edebiyatı bu şekilde etkin bir rol oynuyor. Halk edebiyatının yukarıda çok genel olarak değindiğim ve yeni akımların edebiyatlarının yapı değiştirmelerinde toplumsal bir zorunluluk olarak kabul ettikleri unsurlar çoğu kez tek olaylar olarak görülmekte ve halk edebiyatının çekicı yanları diye ortaya sürülmektedir fakat şuna hep dikkat etmek gerekir: Bu çekicilik kendiliğinden bir olgu değildir, toplumsal zorunluluk gereği kabul olunan bir takım yeni unsurlar çekici nitelikler diye anlaşılmaktadır. Başarıya ulaşmış bir kişinin düşünmeden, içinden doğduğu gibi gelenin, ya da kendiliğinden ortaya çıkmaların ayırt edici özelliği olan sehli mümteni (yani kolay ve sade göründüğü halde bulunup söylenmesi, benzeri yapılması güç olan) haşin, etkili, derli toplu bir realizm, eserin anlaşılmasını güçleşdirecek herhangi bir yapmacık, zorlama ve süslemelerden uzak, çok acık bir toplumsal karakter -yani toplumu,toplumsal yaşantıyı yansıtma özelliği yerellilik, böylece sonsuz bir çeşitlilik, nihayet sürekli bir değişme, donmuş kalmamak özelliği v.s. ... halk kedebiyatlarının bu zaman zaman çekici yenilikler olarak görülen özellik lerini meydana getirir. Halk edebiyat glarının bu bileştirme unsurları onların kendi ortamları içinde eriştikleri başarının sırrı olarak da nitelenebilir; bunların ilkel ürünlerin doğal niteliği olarak bu türlü eserlerde bulunması zaten.bir zorunluktur.

Fakat, özellikle soyüt ve donmuş bir anlatım sistemi kazanmış edebiyatlara tepki meydana geldiği dönemlerde halk edebiyatlarının değerlerinin ölçülmesinde çok defa bu zorunluk görülmeyerek, yukarıda saydığımız karakterler sanatçının erişmesi bir ideal olan başarı dorukları kabul olunuyor Ve bunun sonucunda halk edebiyatı ürünleri hakkında aşırı yargılara varılıyor. Bu türlü yargıları verdiren etmenlerin başında halk edebiyatı eserlerini sanat eserleri olarak kabul etmek ilkesi gelir. Bu ilkeden hareket edilince, doğal olarak, estetik ölçütleri hoşgörülü bir görüş hakim olur.

Halbuki sanat eşeri, halk edebiyatı ürününün sahip olduğu niteliklerden bir kısmını atmış ve önların yerine yeni nitelikler elde etmiştir. Bireysel sanat sorumluluğu bunların başında gelir. Bundan başka ölçü, armoni, uyum sanat eserinin değerini ölçmek için kullandığımız oranlardır. Bu niteliklere en fazla sahip, olan sanat eserine en yetkin sanat eseri diyoruz; yoksa edebiyat tarihinin sınırları içine giren bütün eserlerde bu niteliklerin noksansız var olduğu ya da bir eserin edebiyat tarihinin konusu olabilmesi için bu niteliklere sahip olması gerektiği iddia edilemez. Eğer böyle olsaydı edebiyat tarihçesinin, etkileri ve yetkinlikleri bakımından eserleri sınıflama demek olan eleştiriciliğine gerek kalmazdı; ve edebiyat tarihi kitaplarının kalınlığı çok küçülürdü. Edebiyat tarihi kuşkusuz en yetkin eserleri incelemekle kalmaz; bireysel sanatın, bu estetik ölçüleri gözönünde bulundurularak, en yetkin şekillere gitmek üzere evrim başlangıcına girdiği andan itibaren en yüksek düzeye erisinceye kadar gösterdiği çeşitli aşamaları da gözden geçirir; bu kronolojik bir akış içinde olduğu gibi, eşzamanlı toplumsal sınıfların karşılıklı durumları içinde de olur: Örneğin; Ahmet Yesevî'den Şeyh Galip' e doğru dinsel-tasavvuf edebiyatın evriminin ya da Karacaoğlan ve Nef'i gibi çağdaş fakat ayrı ayrı sınıfların temsilcisi olan şairlerin-ilişki lerinin incelenmesinde olduğu gibi. Fakat şu gerçektir ki, bir eserin edebiyat tarihinin sınırları içine girebilmesi için ondan en az, bireysel sanat sorumluluğunun bulunması şarttır.Bu şartın gerçekleşmesinden hemen evvelki söz ürünlerini folklorik.edebiyat ya da halk edebiyatı ürünü sayarak folklorun ve onunla ilgili bilgi dallarının inceleme kadrolarına katıyoruz.

Gerçekten,halk edebiyatı ürünleri ile az çok uğraşmış olanlar bilirler ki, yukarıda sanat eseri için saydığımız nitelikleri bunlarda bulmak ve bu türlü eserlerin sanat değerlerini bu ölçütlerle ölçmek olanaksızdır. Şu halde öz ve konularında ki katılmaya karşılık bu da bir dereceye kadardır; halk edebiyatı ürün lerinde yüksek düşünce sistemlerinin_ifadesini aramak anlamsız olur. Sanat eserini diğer düşün ürünlerinden ayırt eden unsurlar da yani anlatımda halk edebiyatı ürünleri edebiyata göre geri bir düzeyde kalmış bulünmaktadır. Bunun içindir ki, kültür olaylarının inceleme alanlarını ayırırken halk ebiyafı ürünlerini edebiyat tarihi kadrosuna değil kültür tarihi ya da toplum tarihi kadrosuna sokmak zerundayız. Halk edebiyatı-edebiyat tarihi konularına karışsa, makalemizin konusunu oluşturan halk edebiyatı edebiyat ilişkisi sorununun incelenmesinde olduğu gibi herhangi bir kültür olayı sıfatı ile ......... edebi olay ile ilişkisinin açıklanması gerektiği yerlerde karışır.


Pertev Naili BORATAV : FOLKLOR VE EDEBİYAT: İstanbul—Eminönü Halkevi Dil, Tarih ve Edebiyat Şubesi Neşriyatı XII. İstanbul, 1939 S.17—22







Arama

Bizi Destekleyenler

.