"Halk" Kavramı ve Folklor Çalışmaları

Bu Derginin Diğer Makaleleri

Alangu,Tahir ; ""Halk" Kavramı ve Folklor Çalışmaları"; Folklora Doğru; Ekim / 1969; Yıl: 1; Sayı: 1; Sayfa: 8

Bizde ve başka ülkelerde "halk" denilince, sınıflaşmadan önceki çağlarda yar olan, feodal -soylu zümrelerin altında, sosyal -ekonomik düzeni yürüten, geniş bir alt tabaka kastedilir. Halkta daha sonraki milletn aşamasına ulaşmadan önceleri, iki önemli niteligin ortaya çıktığını görüyoruz: 1. Örgütlenmeye, "devlet", ya da "millet" olmaya yatkın bir "bilinç", 2. Geleneksel törelerle birleşen güçlü bir "halk kültürü".

Feodal -soylu sınıfların peşinden, çağlar boyunca öteki sınıflar da hep bu temel zümreden türemişler, yeniden biçimlenen toplumların yapısında, temeldeki o geniş "halk" zümresi daima varolmuş, yeni düzenlerin getirip oluşturduğu bu aşka kültür ve törelerin üst üste yığılmasına ragmen, hayatın yürüyüşünde, töresel kalıntılarla birlikte tasfiye edilemiyen bir uhalk kültürü" kalıntısı da yürüyüp gelmiştir. Yeni sınıflar, çağdaşlaşmış, dünya kültürleriyle aşılanmış, yani değişmiş ve yabancılaşmış halktan uzaklaşmış göründükleri hâlde, yine de yer yer o eski halk kültürünün içlerinden sökülüp anlamadığını gösteren belirtiler de göstermişlerdir. Bundan dolayıdır ki, bugün halk denilince, tümüyle öteki sınıf ve zümrelerden kopmuş, "kapalı bir hayat ve kültür adası" degil, çoğunluğun köylü olan, şehirlerdeki fakir zümreler ve orta tabakadaki kimselerle de birleşen" topluluklar kastedilmektedir. Meseleyi folklor açısından ele alınca "halk" denilen varlığın, bir toplum gerçegi olarak, bir ucundan "kapalı", bir ucundan "açık" özellikler gösterdiğini görüyoruz. "Kapalı Toplum" özelliği gösteren yanı, yoldan uzak, göç, savaş, pazar ve kültür etkilerine kapalı kalıp, töresel ve geleneksel bir yaşantı ile birlikte, "tarihi folklor"u koruyor ve sürdürüp getiriyor. Eski folklorcular, araştırmaları ve denemeleri için böyle bozulmamış, bulanmamış, dış etkilerle karışmamış, kapalı bölgelerdeki (statik folklor unsurları" na yönelırlerdi. Türkiye'de folklorcuların çoğu hâlâ bu eğilimdedir. Lâkin, yeni bir yolun bu kapalı bölge yakınından geçmesi, büyük bir fabrikanın kuruluşu, savaşlar ve göçler, mevsim işçilerinin gidiş gelişiyle bu kapalı çevre açılınca. folklorda bir karışım, bir degişim, etkilenme aşaması başlıyor. Yeni çevreler, yeni töreler ve gelenekleri getiriyor. O zaman da, folklor, "statik" aşamadan "dinamik" aşamaya geçiyor. Buna da "folklorun hayatla birlikte yürüyen dinamizmi" diyorlar. Zamanla çevre durgunlaşıp kapanıyor, "yeni bir gelenek çevresi" meydana getiriyor. O zaman da kapalı aşamadaki "statik" folklora geçiyoruz. O halde bir "folklor ve halk kültürü" çevresi olarak "halk çevresi", belirli olmayan aralıklarla bir ucundan açılırken öbür ucundan da kapanmaktadır. Bundan dolayıdır ki günümüzde artık folk— lor biliminin arkeolojinin aksine, "statik" değil udinamik» bir nitelik taşıdığı, "halk" la birlikte folklorun da evrilip, yeni unsurlarla beslenip, yeni karışımlara yöneldiği kabul edilmektedir.

"Halk" kelimesinin bütün dünyada hep aynı ölçü ve kavramı taşımadığı, her bölgenin evrimi ile bağlantılı bir sürü değişik motifler gösterdiği için geçerli sayılabilecek bir "halk" kavramı mevcut değildir.

Bugün artık batıda, halk bilgisinin temeli olan, halk kültürünün taşıyıcısı olan halkı, belirli bir sosyal grup olamk "aşağı tabaka" anlamında sınırlamaya gitmiyorlar. Bir "aşağı tabaka" ya ayırıp sosyal bir bodrum katına indirilmektense, her insanda taşağı tabakadan kalmış unsur"ların, halk yerine, "halktan kalmış" varlıkların her yerde aranıl- masına başlanmıştır. Eski anlayışa göre halkı ikiye bölen kesin çizgi yerine, bu gün artık her insanı teker teker ikiye ayıran, onlarda ayrı ayrı "halk kaynağından gelen"le "halk kaynağından gelmeyen"i, kişisel birikimle eski kaynağı belirliyen, insan oğlunu ferdi varlık ile cemaat varlığı olarak ikiye ayıran bir çizgi söz konusudur.

Uzun tartışmalar ve araştırmalardan sonra, halk bilgisi açısından, bugün artık "halk" eskiden olduğu gibi bir sosyal grup anlamı taşırmyor. Herkesin az ya da çok bir güçle katıldıkları bir "tavır ve davranış" tarzı anlamı kazanıyor.

O halde eski anlayışta görüldüğü üzere folklor, yalnız çok eski töreler ve yaşam düzenleri içinde evrime kapalı "aşağı tabakalar"ı değil, bilginleri ve aydınları da, cahiller, işçiler ve köylüler kadar araştıra—* caktır. Folklor ürünleri, aşağıdan yukarıya, bütün zümreler ve sınıflarda geçerli, geçişli, sürekli ve canlı bir oluşum evrimi içinde bir damar gibi akmaktadır. Yeni anlayışa göre hayatın evrimi ile birlikte, yerli ve komşu etkilenmeleri, folklorda yeni karışımları ve şekilleri de getirmektedir.

Endüstri kuruluşları, pazarlar, yollar, savaşlar ve göçler, büyük şehir çevrelerinde meslek grupları ve yeni karışık yerleşmelerin içinde eski gelenekler yavaş yavaş silinip yerini yeni gelenek ve törenlere zamanla folklorik bir kılığa bürünen yeni modalara terkederken konservativ kapalılıklarını muhafaza eden köylü bu çevreleri de, hele yoldan ve devletten uzak bizim eski tip köylerimizde, değil, eski töreler ve gelenekler, "işe, çalışmaya, yaşama ve san'ata bağlı", mânevî halk kültürünü teşiki eden "sözlü gelenek ve kültür" bile hâlâ yaşamakta, dünya görüşü ve düzeni olarak hükmünü hâlâ sürdürmektedir. Bundan dolayıdır ki, henüz nüfusunun büyük çoğunluğu köylü olan Türkiye'de folklor araştırmalarının ağırlık noktası, hem halkımızın çoğunluğunun orada olması hem de eski kültür ve folklor unsurlarının kaybolup silinmeden derlemek bakımından, daha uzun bir süre Anadolu'ya ve köylüye yönelmek zorundadır. Halbuki Avrupa'nın bazı ülkelerinde ve Amerika'da, araştırmalar, artık şehirlere yönelmiş bulunmaktadır. Öte yandan bu araştırma tutum ve yönetimi, folklor örgütleri ve araştırmacılarının sayılarına da bağlıdır. Araştırma merkezleri ve araştırıcı sayısı mutlu bir gelişime ulaşırsa, belki de çok beklemeden, sosyoloji araştırmalarının da desteğini ve zorlamasıyla, bazı gecekonu ve göçmen mahallerinden başlıyarak, şehirlerde de çalışmaya girişilecektir.

Bu konuda ortaya çıkacak bir başka önemli sorun da, araştırmacıların kendilerini, bilhassa Türkiye'nin batısındaki büyük şehirler çevresindeki köylülere şematik olarak bir halk topluluğu, "geleneksel ünite" olarak bakma yanlışlığıdır. Burada asıl ortaya çıkacak en önemli sorun, geleneksel halk kültüründeki "durgunluk" tan "dinamik karışım" lara nasıl geçildiğidir. Bu görüş açısından bakılınca, folklorun yalnız "statik ve durgun" malzemeye değil, evrilen ve sürekli biçimleşen, yaşamla bağımlı "dinamik ve hareketli" malzemeye dayanan bir yanı da olacak, insanla gelişip yürüyen tezahürleri de kucaklıyacaktır. O hâlde, derleyici ve araştırmacıların ilk işleri, ele alınan çevre ve bölgenin herşeyden önce "statik folkor bölgesi" mi, yoksa "dinamik folklor bölgesi" mi olduğunu tespit etmek olmalıdır. Görülüyor ki, folklorun alanı, malzemesi, ortaya çıkardığı zorluklar ve konuları baş döndürecek bir zenginliktedir.

Toplum içindeki her insanda, "halka bağlı" olarak, "halktan ayrı" olan undurlar arasında sürekli bir çatışma, ya da yeni biçimlere, sentezlere, birleşme ve karışımlara ulaşma aşamasından önce, bir "gerilim" aşaması vardır. Bundan dolayıdır ki, "kültürel yabancılaşma" oluşumu yürürkeni toplum çevrelerinde (yabancılaşma çevrelerinde) aydınlar arasında, halk kültürüne karşı bir ligi ve özlem uyanır. Bu kültür karışımları geçişleri sırasındaki çatışmalar ve gerilimler, "psikolojik bir sorundan folklorik bir soruna dönüş" hâlini yansımasıdır.

Halka bağlı olanla halktan ayrı olan unsurların arasındaki bu "gerginlik", bireysel ve kişisel kültürle halk kültürünün bir çatışmasından başka bir şey değildir. Sürekli yabancılaşan toplumlarda bu çatışmaların nerelerde birikip nerelerde gevşeyip çözüldüklerini araştırmaya geçmeden önce, folklor malzemesinin yorumundan gelecek bilgiler sosyal araştırmalara öncülük edecektir. Bu açıdan bakılınca, bütün dünyada folklor araştırmalarına neden dolayı büyük ölçüde önem verildiği kolaylıkla anlaşılır. Bu bakımdan folklor araştırmacılarının Türkiye'de önemsiz sayılıp genç araştırmacıların yetişmeyişlerinin, karşılaştığımız sorunların çözülmesinde yol gösterici büyük bir bilgi hazinesinden yoksun kalışımızın ne ölçüde üzücü bir keyfiyet olduğunu açıklamaya hacet yoktur kaısındayım. Halka, köylüye, Türkiye'nin temel sorunlarına yönelen sosyolog, iktisatçı, Türk insanlarıyla hemen anı şey anlamına gelen folklordan yararlanmadan, baraşıya nasıl yönelecektir.







Arama

Bizi Destekleyenler

.